Top çevirenler vardı eskiden; oyunu soğutmak için… Bir de lafı çevirenler; zaman kazanmaya ya da meseleyi saptırmaya çalışanlar… Bunlar hayatın içinden doğal davranışlardı. Hatta “lafı çevirmek” bazen zekice kıvraklık olarak bile algılanırdı. Ama bugün “çevirmek” fiilinin en çok ilişkilendirildiği şey artık ne top ne laf: “İş çevirmek”.
Ne yazık ki günümüzde “iş çevirmek”, artık dürüstlükle bağdaşmayan, kuşkuyla anılan, arka kapılardan yürütülen gizli saklı ilişkilerin adı oldu. Bir zamanlar üretkenliğin, girişimciliğin, pratik zekânın göstergesi sayılabilecek bu deyim, bugün menfaatin, çıkarın ve dolambaçlı yolların kod adı hâline geldi.
Her köşe başında birileri bir şey çeviriyor. İhaleler dönüyor, koltuklar el değiştiriyor, akçeli işler duman gibi havaya karışıyor ama geride ne iz kalıyor ne ses. Adalet ise bu hızlı dönen çarklara yetişemiyor. Vicdan deseniz, çoktan yolunu kaybetmiş.
Eskiden “Herkes kendi işine baksın” denirdi. Şimdi herkes başkasının işini çevirmekle meşgul. Dürüst çalışanın, alın teriyle kazanmak isteyenin önü taşlı, dikenli. Ama işi çevirmeyi bilen için yollar asfalt, tabelalar parlak, ışıklar hep yeşil…
Oysa bir toplumun belkemiği, dürüstlüktür. Güven duygusudur. Eğer bu temel sarsılırsa, çevrilen her iş, dönüp dolaşıp hepimizi vurur.
Evet, lafı çevirelim, topu çevirelim… Ama artık bir zahmet, işi çevirmeyi değil; işi doğru yapmayı öğrenelim.
Unutmayalım: Adalet yavaş işler. Ama bir gün mutlaka gelir. Ve işin doğrusunu da en doğru şekilde çevirir.
Kalın sağlıcakla.