Bugün siz değerli okurlarımıza, hayatımızın farklı alanlarında karşımıza çıkan “sevdalardan” söz etmek istedik. Sevdalar dediysek, bu öyle gönül meseleleri değil… Herkesin kalbinde, zihninde bir yer etmiş, hayatına yön veren tutkular bunlar.
İlk olarak “araba sevdası”… İki erkek evlat sahibi bir anne olarak bu sevdayı bizzat gözlemledim. Öyle bir sevda ki; motor sesiyle heyecanlanmak, direksiyon başında huzur bulmak… “Yok böyle bir sevda” dedim kendi kendime. Bu noktada Recaizade Mahmut Ekrem’in 1800-1900 yılları arasında kaleme aldığı, aynı isimli “Araba Sevdası” kitabını da anmadan geçmek olmaz. Henüz okumayanlar için dip not olsun.
Sevdalarla devam edelim…
“Toprak sevdası” var mesela. Eline bir avuç toprak alanın yüzü güler, çiftçimiz bilir o sevdayı.
“Meslek sevdalıları” var. İşine gönül vermiş, işini aşkla yapan insanların hikayeleri…
“Teknoloji sevdası” çağımızın kaçınılmaz tutkusu olmuş durumda. Yeni çıkan her cihaz, her uygulama, yeni bir heyecan.
“Futbol sevdası” bambaşka… Bir takımın renklerine ömrünü adamış yürekler var.
“Para sevdası” ise her dönemin vazgeçilmezi; kimine göre araç, kimine göre amaç…
Ve günümüzde çok yaygın, hatta tehlikeli bir sevda var: Kara sevda.
Ne mi bu kara sevda?
Makam, mevki ve koltuk sevdası…
Öyle bir sevda ki bazıları için ömürlük. Makam olsun, mevki olsun; bir de o rahat koltuk olduktan sonra başka hiçbir şeye gerek kalmaz. O sevdaya tutulduktan sonra, bırakın kalkmayı, yerinden oynamak bile istemez insan. Yaşa sevdanı, sadık kal koltuğuna, oh ne rahat, ne güzel!
Bu sevda öyle derin ki; uğruna her şey yapılır. Dedik ya, kara sevda… Koltuk sevdası başka hiçbir sevdaya benzemez!
Sevdalar arasında belki de en dikkat çekeni, en sorgulanması gerekeni budur.
Sevdanız ne olursa olsun, insanlığınızı yitirmediğiniz sürece güzeldir.