Her 8 Mart’ta kadınları hatırlamak, onların haklarını konuşmak bir gelenek haline geldi. Oysa kadınların mücadelesi sadece bir günle sınırlı değil; her gün, her an devam ediyor. Türkiye’de kadın olmak, çoğu zaman zorluklarla yüzleşmek, sınırları aşmak ve hayata meydan okumak demek.
Bir kadın düşünün… Sabah erkenden uyanıyor, çocuklarını okula hazırlıyor, evin yükünü omuzluyor. Sonra işine gidiyor; belki bir fabrikada, belki bir ofiste, belki de tarlada… Yaptığı iş ne olursa olsun, emeği çoğu zaman görünmüyor, hakkı tam olarak teslim edilmiyor. Üstelik aynı işi yaptığı erkek meslektaşına göre daha az kazanıyor.
Bir başka kadın… Eğitim almak, kendi ayakları üzerinde durmak istiyor ama önüne hep engeller konuyor. “Kadın kısmı okuyup ne yapacak?” diyen zihniyet, hâlâ nefes alıyor bu topraklarda. Ama o yılmıyor, kendi geleceğini elleriyle inşa etmeye devam ediyor.
Ve bir başkası… Evde, sokakta, iş yerinde şiddete maruz kalıyor. Her yıl yüzlerce kadın, sadece yaşamak istediği için öldürülüyor. “Elalem ne der?” baskısı yüzünden susan, susturulan, korkuya mahkûm edilen binlerce kadın var bu ülkede.
Ama kadın demek, sadece mağdur olmak demek değil. Kadın, mücadeledir. Kadın, direniştir. Kadın, tüm baskılara rağmen ayakta durmanın, pes etmemenin adıdır.
Tarihimize bakın… Kurtuluş Savaşı’nda mermi taşıyan, devrimlerin öncüsü olan, bilime, sanata, siyasete yön veren sayısız kadın var. Bugün de var! Hakları için sokaklara çıkan, emeğinin değerini savunan, bilimde, sanatta, sporda, siyasette iz bırakan cesur kadınlar…
O yüzden bugün 8 Mart’ı sadece bir “kutlama” olarak görmek eksik kalır. Bugün, farkındalık günüdür! Bugün, kadın emeğinin, kadın mücadelesinin hakkını vermek için bir fırsattır. Bugün, her kadının özgürce yaşadığı, eşit haklara sahip olduğu, şiddetin ve ayrımcılığın son bulduğu bir Türkiye için daha yüksek sesle konuşma günüdür.
Ve unutmayalım: Kadınlar varsa, umut var! Kadınlar güçlüdür, çünkü dünyayı onlar değiştirir!
Kalın sağlıcakla!
Gönül GÜLEÇ