Demokrasinin en yalın ve çarpıcı tanımıyla başlayalım: “Yönetenler, yönetilenlerin aynasıdır.” Ne kadar klişe gelse de, gerçek budur! Halkın nabzı nasıl atıyorsa, siyasetin dili de öyle şekillenir. Oy sandığı dediğimiz o sihirli kutu, sadece zarfları değil, aynı zamanda bir toplumun hayal kırıklıklarını, umutlarını ve beklentilerini de içine alır.
Seçim dönemlerinde siyasi arenada yaşananlar, adeta bir tiyatro sahnesini andırır. Makyajlı vaatler, gösterişli temel atma törenleri, yüksek perdeden nutuklar, havada uçuşan rakamlar ve bitmeyen çamur savaşları… Peki bu gösteride izleyici konumundaki halk, ne kadar farkında olup da finalde oy perdesini indirirken gerçekten bilinçli bir tercih yapabiliyor?
Seçim dönemlerinde birdenbire artan temel atma törenleri, bazen aynı projenin birkaç kez temellendirilmesine bile sahne oluyor. Ama ne yazık ki beton mikserleri kadar hızlı işlemiyor gerçek icraat. Sormak gerekir: “Bu temel üzerine ne zaman bir tuğla koydunuz?” Projeler kağıt üstünde değil, vatandaşın hayatında yer bulmalı.
Siyasetçinin belki de en güçlü silahı sözdür. Alkışlarla karşılanan konuşmalar, salonlarda büyük yankı bulur. Ama o sözlerin büyüsü, fatura elimize geldiğinde ya da markete girdiğimizde bir anda yok olur. Gerçekleri söylemeyen nutuklar, sadece sesi yükseltir; çözüm üretmez.
Ekranlarda çizilen pembe tablolar, ekonomik başarı hikayeleri ve büyüme oranları elbette kulağa hoş gelir. Ancak pazarda el yakan domates, cep yakan kira ve ulaşılmaz hale gelen temel gıda ürünleri, vatandaşa bambaşka bir hikâye anlatır. Rakamlar değil, raflar konuşur!
Rakibi karalamak, artık siyasi rekabetin olmazsa olmazı haline geldi. Çamur at izi kalsın mantığıyla yürütülen bu propaganda savaşları, halkın gerçek sorunlarını gölgede bırakıyor. Ama vatandaş şunu iyi bilmeli: Siyaset, rakibi yıpratma sanatı değil; halka hizmet yarışıdır.
Evet, mümkündür ama bir şartla: Bilinçli ve sorgulayan bir halk sayesinde! Halk talep etmeden, siyaset kendiliğinden şeffaflaşmaz. Hesap sorulmayan yerde, denetim olmaz. Halkın sesi sustuğunda, siyasetin maskesi de düşmez.
Erken seçim olur mu, olmaz mı bilinmez. Ama bildiğimiz bir gerçek var: Siyasi sahne hep açık kalacak. Gösteri devam ederken, izleyici konumundaki halkın artık senaryoyu değiştirme vakti geldi de geçiyor bile. Sandık, sadece oy atılan bir kutu değil; aynı zamanda bir vicdan terazisidir.
Oy verirken sorulması gereken asıl soru şu: “Güzel konuşuyor muydu?” değil, “Gerçekten ne yaptı?”