Toplum olarak ne yazık ki birtakım atasözlerimize dayanarak ahlaki çöküşümüzü normalleştirdik. “Bal tutan parmağını yalar” diyerek hırsızlığı,
“Devletin malı deniz, yemeyen k….z” diyerek devleti soymayı, “Yemeyenin malını yerler” diyerek dolandırıcılığı mübah gösterdik.
Kültürümüzde yer edinmiş bu söylemler, zamanla toplumda ahlakın yozlaşmasına kapı araladı.“Kol kırılır, yen içinde kalır” derken, adaleti susturduk, kötülüğü örttük. Şeyhlerin ve sözde din adamlarının yaptıklarını gizlemek için susmayı tercih ettik.
“Söz gümüş ise sükut altındır” diyerek yalancıya meydanı bıraktık; doğruları dile getirenlere ise “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diyerek yalnız bıraktık.Menfaatin öne geçtiği bir düzen kurduk.
“Komşuda pişer, bize de düşer” dedik, çalışmadan emek istemeyi normalleştirdik. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” diyerek çıkarcılığı meşrulaştırdık. Kendi kişisel çıkarlarımız için, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedik; bencilliği yaşam tarzımız yaptık.Kurnazlığı övdük, yalanı yaygınlaştırdık. “Köprüden geçene kadar ayıya dayı de” dedik, iki yüzlülüğe kapı araladık. “Üzümünü ye, bağını sorma” diyerek sorumluluklarımızdan kaçtık, haramı görmezden geldik
.Sonra, toplum neden bu halde diye sormaya başladık. Oysa biz bozduk! Yalanı, talanı, bencilliği kültürümüze dahil ettik. Toplumun yazılı olmayan hukuk kuralları olan kültürümüz, geleneğimiz, örfümüz bozuldu. Ahlaki çöküşümüzü durdurmak için önce bu çarpık atasözlerini sorgulamalı, doğruları yeniden topluma kazandırmalıyız..
.Eğer toplumu düzeltmek istiyorsak, geçmişe dönüp neleri yanlış yaptığımızı gözden geçirmeliyiz. Adaleti, dürüstlüğü ve merhameti yeniden inşa etmek zorundayız, çünkü bozulmanın temelinde biz varız.
Gönül Güleç / 20.10.2024